Makaleler > 2007 - Şule Özelinde Açık Mektup

Dün Hrant’ın öldürülmesi çok kötü oldu. Korktum. Geleceğimiz adına kaygılandım. Bu gün Senin iyi tanıdığın coşkumu yaşayamıyorum. Sanki bana önüne gelen bizimle, ulusumuzla, ülkemizle uğraşıyor gibi geliyor. Amerika'nın, Avrupa Birliği'nin bizi dışlayıcı tavırları birbirlerine benziyorlar. Birbirleriyle örtüşüyor, aralarında bir bağ varmış gibi görünüyor. Avrupa Birliği ve Amerika'nın bizi dışlayıcı tavırları Ermenistan’ın, Kuzey Irak’ın bize karşı şiddetlenen seslerinde yankılanıyor. Hrant’ın ölümünden altı saat sonra ‘Siz Avrupa birliğine üyeliği unutun’ diyor aceleci bir ses Ermenistan’dan. Kuzey Irak’ın meydan okuyucu söylemleri şu günlerde daha çok işitiliyorlar.

Hrant’a kıyanlar bize karşıt olanlarla benzeşiyorlar. Çevresi bu kadar karşıt uluslarla dolu olması ülkemiz için çok zor bir ortam yaratıyor. Ulusumuz adına ürkütücü bir durum. Süper uygar Amerika'nın ve de süper uygar Avrupa birliğinin bize yaklaşımı ile Hrant’a silah atanlar arasındaki farklılığı seçemiyorum, aralarındaki farkı algılayamıyorum. Kaygılarım artıyor. Ulusumuzu kötülemek için sırada duranların ellerine yine bir koz verdik diye öfkeleniyorum.. Bu kızgınlığım içinde ülkemizde atılan her adım bana yanlış atılmış gibi geliyor. Bu güne dek attığımız adımların, verdiğimiz kararların çoğu yanlış gibi görünüyor. Yıllar yılı bu yanlışlar dizgesini aşamamış gibiyiz. Elli yıl, yetmiş yıl öncesinin yanlışları bugün silaha dönüşmüş. Silahlar insanları, öncelikle de aydınları, susturmak için kullanılıyor. Düşünürlerimiz ardı ardına vuruluyor. Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Uğur Mumcu bu gün aramızda yok. Danıştay basılıyor. Ve tüm bunların arkası kesilecek gibi de görünmüyor. Ülkemizi sarsan anafor gün be gün şiddetleniyor. Bu gergin havada Yugoslavya’nın, Çekoslovakya’nın parçalanması aklıma daha çok geliyor. Irak’ın parçalanmasını derinden duyumsuyorum. Irak’ta Şii ve Sünnilerin birbirlerini karşılıklı öldürmeleri ile kaygılarım doruk noktalarına tırmanıyor. Bu gün otuz şii’nin öldüğünü duyuruyor haberler. Ertesi gün bu rakam 160’ a fırlıyor. Bu kez ölüm sayılarındaki rekordan söz ediliyor. Daha da ertesi gün bu rekorlar da kırılıyor. Iraklılar insan olmaktan çıkıyorlar bu duyumlarda. Rakamlaşıyorlar. Sonra süper uygar ülkelerin bu kıyıma ilgisizliği. Bu yörelerdeki antenlerin tümüyle petrole yönelik oluşu.

Bütün bu sarsıntılar arasında seslerini duyuran aydınlarımız, Bilge ve konularında yetke aydınlarımız sahnedeler. Tarihin akışı içinde toplumsal değişimin tüm sancılarını çeken, çoğu kez de öldürülen, çilekeş aydınlarımız. Aydınlarımız tartışıyorlar. Ahmet Altan sanki tarihi konuşturuyor. Kine kapılmadan gerçeği iyi değerlendirerek. ‘Devlet suç işleyemez’, ‘toplum suç işleyen devletten yana olmamalıdır’ diyen sesi güven veriyor. Bu gün bu kritik durumda aydınlamızın soğukkanlılıklarını beğenmemek olanaksız. Sonra öldürülmüş Hrant’ın başucunda toplanan halkımız. “ ..Türklerle beraber yaşayınca Türklere karşı duyulan öfke ya da kin, Türklere karşı duyulan bu zehir yumuşuyor..” diyen Hrant’ın. “Ben Türkiye’de doğmuş bir Ermeniyim” diyerek iki kimliğin özümsenebileceğini gösteren Hrant’ın. Böylece bize Kürtlerin ve Türklerin, ‘dövüşen kardeşlerin’, birbirlerine nasıl yakınlaşabileceklerinin örneğini sunan Hrant Dink’in.

Halkımız ise "hepimiz Hrant’ız" diyor. Burada‚ tepkisini göstermeğe başlayan toplum aydınlarımızla kenetleniyor mu?, diye geçiriyorum içimden. Bu bir umut ışığı olur mu?, diye soruyorum kendi kendime.

Sonra, Tarihi, diyorum. Sonra tarihi, kültürü, dili, dini, coğrafyası bu kadar zengin bir ulus yaşadığı sorunları nasıl aşamaz?, diye düşünüyorum. Tarihimizi, kültürümüzü, coğrafyamızı yeterinde bilmediğimiz, bilmediğimiz için de onun kıvancını tümüyle yaşayamadığımız geçiyor aklımdan. Bu zenginlikleri ulusça özümseyemediğimizi, sindirip onları özgüvene dönüştüremediğimizi saptıyorum. Üzülüyorum. Şu kadar yüzyıl Avrupa, Afrika, Arabistan’da kalmış ve Avrupa’yı (bu gerçeği şu günlerde çok yüksek sesle söylemek gerekiyor) Afrika’yı, Arabistan’ı yönetmiş ulusumun özgüvenini yaşayamamasını bir yanlışlığa bağlıyorum. Avrupa’nın bugünkü bütünlüğünde, Avrupa’nın bugünkü kimliğinde bu kadar etkisi olmuş bir ulus nasıl bu kadar sesini yükseltemez, nasıl bu kadar aşağıdan alır diye soruyorum. Bu sinmişlik nereden geliyor, nereden kaynaklanıyor soruları uçuşuyorlar içimde. Bunu da aynı yanlışlar dizgesinin bir sonucu olarak görüyor ve bu yanlışlığın düzeleceğine derinden inanıyorum. Çünkü bunun altyapısı hazır. Aydınlarımız, işadamlarımız bunun işaretlerini de veriyorlar. Ayrımsayamadığımız değerlerimizin sindirilmesi ve özgüvene dönüşmesinin müthiş bir durul gücü, ulusal bütünleşmeyi birlikte getirdiğini biliyorum. Bunun derslerini Avrupa’da yıllar yılı verdiğim geliyor yeniden aklıma.

Bu düşüncelerime sımsıkı sarılıyorum.

Senin de Şule! Vakfa yakın tüm arkadaşlar adına g&¨zlerinden öpüyorum. Ülkemizin dirliğini isteyenlerin , "biz Hrant’ız" diyenlerin adına da.



Celal Odağ